Tuesday, November 13, 2007

Nerelerde Geziyorum?

Düşünceler sitesinde bir yorumcu arkadaşımız (MisterNo) eline geçen mim fırsatını benden yana kullanınca takip ettiğim bloglar, köşe yazarları ve dergiler konusunda bilgiler vermem gerekti. Ne yalan söyleyeyim çok da içimden geliyordu böyle birşeyi yapmak. Aslına bakılırsa blog olarak da yazılı basın olarak da öyle çok fazla takip ettiğim yayın yok. Düzenli kitap okumayı tercih ediyorum. Hem daha bütünlüklü oluyor, hem de entelektüel perspektifimi genişletiyor. Nereden ilerlersem ilerleyeyim karşıma birsürü yol çıkıyor. Sorular azalacak diye beklerken artıyor, zaten entelektüel serüvenin en çekici yanı da bu benim açımdan.

Yazılarımın büyük kısmına vakıf olanlar tarafından takip ettiğim bloglar tahmin edilebilir. Yazı sıklığı ne olursa olsun hemen hemen hergün girdiğim ve tartışmalarda derinlikli ilerleme imkanı olduğundan yorum bırakmakta can attığım bloglar olarak Budalaca, Çarpım Tablosu, Jormungand, Frimus, Mutlak Töz’ü söyleyebilirim. Yorum bırakmasam da Çalışamıyoruz ve Seyrüssefer’i takip ederim. Artık açılacağı haberi ile beklenti içine girdiğim Jazzetta’yı da takip ederdim, açılırsa tekrardan devam edeceğim. Çok sık girmesemde üç günde bir ne var ne yok diye girdiğim Eleştirel Medya Günlüğü’nü de eklemem lazım listeye. Yazarı arkadaşa kırgın olsam da bakıyorum. Bunlar fikren dirsek temasında olduğum bloglar bir de tam olarak yanlarında duramayacağım perspektifleri olan fakat samimiyetleri ve bana katabilecekleri dolayısı ile takip ettiklerim var. Bazı yazıları ile beni şaşırtan ve kızdıran Düşünceler, samimiyetine inandığım ve bence liberal perspektifi dolayısı ile eleştirelliği dünya sistemi bağlamlı olarak epey sınırlı kalan Derin Sular[1], Türkiye’deki otoriter zihniyeti mizahi bir yaklaşımla deşifre eden ve kendi deyimiyle laf ola beri gele türünden yazılar yazan İzlenimler, yine son dönemlerdeki Kürt sorununu ele alışları açısından şaşırdığım Derin Düşünce, ayrıca zaman zaman yokladığım Müzmin Anonim, Uçan Balık diğer takip ettiklerim arasında sayılabilir. Tabi arada baktığım daha çok blog vardır ancak toplam liste bunlara tekabül ediyor. Unutmadan uzmanlık alanlarına dair yazdıklarından dolayı birçok zaman eksenlerinin kaydığını düşündüğüm A. Selim Tuncer ve Zeynep Özata’yı da ekleyeyim takip ettiklerime. Özellikle Selim abi ilgi konum oluyor bu kaymalarıyla benim için.

Blog yazarken güncelleme konusunda sıkıntılar yaşıyorum. Kafamı derleyip toparlama ve bütünlüklü ifade etmek konusunda ayrıca bir çaba harcadığımdan sürekli yazmak benim için zor oluyor. Yoksa merkez medyanın yazarlarının gündelik değerlendirmeleri gibi yalap şalap eksensiz bir yazı girmek gereksiz bir durumdur benim bakış açımdan. İhtiyaç duyarsam ve bu ihtiyaca binaen mevcut olguyu bir dizi ilişkinin içerisine oturtursam ancak yazının bir anlamı olacaktır, yoksa şu iyi şu kötü demek için yazmayı gereksiz buluyorum. Bir yazı ile bitirilebilecek işi on tane içi boş yazı ile saçmalayarak sermek merkez medyanın işidir, benim değil...

Ayrıca blog tutmaktan çok memnunum. Tolga, Kaçakkova, MKY, Friedrich Camus gibi birçok birikimli arkadaşla blog üzerinden radikal eleştirel bir konumdan tartışma imkanı buldum ki yukarıda da ifade ettiğim gibi kaçabileceğim limanlar oldular bu insanlar sanal alemde benim için. Pek çok tartışma alanı açabiliyor ve sonuna kadar götürebiliyoruz bu arkadaşlarla, tartışmalar ayrım noktalarına geldiğinde bile inanılmaz bir haz alıyorum. Belli ki aynı yerlerden bakıyoruz hayata, sınırlarımız olmuyor tartışırken. İster istemez bakış açılarımızdan her yere bulaşıveriyoruz.

Bunların haricinde selüloz olarak gazete almıyorum. Bu durum devam eden öğrenciliğimle de alakalı. Onun haricinde tez okumalarım bir günüm içerisinde epey vaktimi alıyor, keyif alıyorum tez konumdan açıkçası. Fakat özellikle kahvaltıdan sonra kahvemi elime alıp Radikal’e, Zaman’a, Milliyet’e, Hürriyet’e neler yazıyor diye bakıyorum. Ama o kadar. Onu haricinde Bianet’e uğramadan kendimi eksik sayıyorum, bütün yazıları okuyorum oradaki der isem herhalde abartma sayılmaz. İnsan sevgisi anlamında ele alınan bir hümanizm bağlamında kesinlikle Bianet en iyisi[2]. Militarizme ve Kürt Sorununa duyarlılık ve tutarlılık açısından en demokratik yaklaşım orada, sorumlu bir gazetecilik örneği sergiliyorlar tüm eleştirebileceğimiz yanlarına rağmen. Evrensel’e bakıyorum sonra, düzenli takip ettiğim bir köşe yazarları yok ancak Fuat Ercan ve İzzettin Önder yazar ise kesinlikle okumadan geçmiyorum. Özellikle yakından tanıştığımız Fuat hocanın benim açımdan çok özel bir yeri olduğunu belirtmeden geçmemek lazım. Bence Türkiye’de en tutarlı, bütünlüklü ve açıklayıcı analizlerin sahibi odur. Sonra Sendika’ya günlük olarak bakarım, yazarlar karışıktır orada fakat çok yakın bir arkadaşımın abisi olması vesilesiyle tanıdığım Umar Karatepe’yi yazdıkça takip ederim. Gerçekten çok iyi yazıyor. Son yazısı da tam ibretliktir[3]. Yine sol görüş içerisinde pek tutmadığım bir yerde de dursalar Sol’a günlük olarak bakarım.

Yukarıda dayanamadan bahsettiğim yazarların dışında merkez medyaya yüzümü döndüğümde takip ettiğim yazarlardan da bahsedeyim. Radikal bu anlamda iyi bir yerde benim için. Murat Belge, Yıldırım Türker iyi takip ettiklerimden ve tabii ki severek okuduklarımdan. Nur Çintay’ı da mümkün mertebe okumaya çalışırım. Radikal 2’den Baskın Oran ve Ahmet İnsel’i sürekli eleştirerek okurum. Gerçi hepsini severek okusam da şimdi giremeyeceğim daha önce bahsettiğim sebeplerle katılmadığım görüşleri vardır. Baskın Oran’ın emperyalizm üzerine yazdıkları genel olarak hiç katılamayacağım şeyler oluyor. Yöntemsel sorunlara sahipler Radikal 2 ve Birikimciler. Fakat Radikal 2’de ilgimi çeken tüm yazıları okurum. Sol’da pazar günleri yazan Türkiye’nin en iyi sosyal bilimcilerinden biri olarak gösterebileceğimiz Korkut Boratav’ı okurum. Hürriyet’ten hiçbir yazarı takip etmem ancak arada ne yazıyor diye Özdemir İnce’ye bir bakarım. Pek ciddiye alınacak türden biri değildir, fazlasıyla da dar kafalıdır, hiç beni yanılmamıştır bu konuda sayın İnce. İktisatçıları okumayı uzun zaman önce bıraktım, hepsi umutsuz vaka... Parasal ilişkileri ve teknolojiyi tüm düzlemlerin üzerinde tutup birer fetiş haline getirdiklerinden ne yazacaklarını bile önceden tahmin edebiliyorum. Toplumsal ilişkilerin bütünü konusunda iktisatçıların tümü kördür. Burjuva sosyal bilimsel ideolojinin dar kalıplarını aşamıyor hiçbiri. Bence geçiniz...

Zaman gazetesinde 27 Nisan muhtırası esnasında birçoklarının demokrat sandığı Mümtazer Türköne’nin militarist-faşist yayılmacılığa rey veren türde yazılar yazmasından sonra kafamda saç kalmayacağı korkusu ile hareket etmeye başladım[4]. Arada bile olsa takip etmiyorum. Zira AKP’nin ordu ile şimdilik anlaşmasının yankıları kendisine de ulaşmış. Hükümetten ve dolayısı ile yeni yükselen burjuvaziden yana tavır alınca demokratlık da bir yere kadar gidiyor tabiatıyla. Boşuna burjuva demokrasisi diye yazmıyormuşuz, varmış bir bildiğimiz demek ki. Mümtazer Türköne’nin tarafımdan eleştirisi daha uzun sürer, şimdilik bırakıyorum.

Dergileri tezim dolayısı ile neredeyse bıraktım. Arada sırada Monthly Review ve Birikim alıyorum o kadar. Bir de İktisat Dergisi var. Piyasa’ya da arada bakardım ancak tez girince araya hepten bıraktım. Çok dikkate değer bulmadığım, sadece oradaki tartışmaları da takip etmek için aldığım bir yayındır. Mümkün mertebe kopmamaya çalışıyorum hiçbir düşünce okulundan. Bir de dergi sayılmaz ancak MRZine.Org’da ilgimi çeken yazılar çıktıkça okuyorum.

Bende durum budur. Mim hakkımı ise Budalaca’dan yana kullanıyorum. Gerçekten merak ediyorum neleri takip eder, ne yapar. Umarım pasa cevap gelir de merakımızı gideririz birazcık.
*****************

[1] Şimdi derinlemesine girmek yersiz olur ancak Serdar bey’in resmi ideoloji eleştirisi ulus-devlet ve kapitalizm eksenine oturtulamadığından dünya sistemi bağlamında eleştirilerinin bir ayağı hep eksik kalıyor diye düşünüyorum. Karşı çıkışındaki samimiyetine inanıyorum ancak son yazı dizisinde epey tartışmalı bir psikoloji bilimini arkasına alarak özcü bir “insan tanımı”ndan hareket edişi çok tartışmalı diye düşünüyorum. Birbirleriyle birçok karmaşık bağ ile bağlı olan bir dizi ilişkiler setini birbirinden kopuk bir mentaliteyle ele alışı eleştirelliğini yöntemsel olarak sınırlıyor yazarın. Yeri gelmişken belirteyim dedim. Belki daha sonra derinlemesine tartışma imkanı bulurum.
[2] Salt “insan sevgisi” bağlamında kalındığı müddetçe benim açımdan bir sorun yok. Ancak insan merkezli bir düşünüş biçiminin eleştirisi olarak teorik bir anti-hümanizm mümkün olabilir. Bununla ilgili bir tartışma için bkz. Kacakkova, “Hümanizme Teorik Reddiye”, http://mutlaktoz.wordpress.com/, 15 Nisan 2007. (kacakkova atıfı da bir acayip durdu bu arada)
[3] Umar Karatepe, “Kardelen Ayşelerin Gerçek Şarkısı”, http://www.sendika.org/, 25 Ekim 2007.
[4] Hemen örneğini göstermek gerekirse bkz. Mümtazer Türköne, “Zor Oyunu Bozar mı?”, Zaman, 19 Ekim 2007.

No comments:

Post a Comment