Thursday, January 10, 2008

Metalaşan Yaşamlar ve Paralı Üniversite

YÖK başkanı gelir gelmez beklediğimiz neoliberal söylemleri yeniden gündeme getirmeye başladı. Zaten beklenilen bir durumdu, burada bizim açımızdan bir sorun yok. Kapitalizm geldiği aşama itibariyle her şeyi meta ekonomisinin bir parçası durumuna getirmeye her zamankinden daha hızlı bir biçimde devam ediyor. Ancak akılları kurcalayan bir durum var ki bu noktada ideolojik kirlilik had safhada. Duruma sosyalistlerin ve daha birçok muhalifin karşı çıkışı “yahu beleşe üniversite mi olur?” sığlığından öte tartışılmıyor her nedense[1].

Öncelikle karşı çıkışımız sadece üniversitelerle sınırlı değil. Kapitalizmin bir bütün olarak alınıp satılan bir meta haline getirdiği yaşam alanımızın tümüne dair bir itiraz. Bütüncül bir tarafı var bu itirazın ve duruşun. Komünist topluma dair tasavvurlarımızın hiç birinde beleşe yatmak gibi bir durum söz konusu değil. Sorun açıkça karı önceleyen ve kendi kurallarına göre işleyen bir piyasanın belirlediği değil, toplumsal ihtiyaçların, toplumun belli bir grubunun veya sınıfının diğer kesime veya sınıfa kurban edilmediği bir sistemde yaşamak. Buradan hareketle metalaşan yaşamın içerisinde ona karşı duruyoruz. Polanyici bir dille ifade edersek ekonomi-dışı önceliklerin salt ekonomik önceliklere ağır bastığı bir insanlık ve vicdan kaygısından hareket ediyoruz. Olay birilerinin kasıtlı veya kasıtsız olarak ifade ettiği gibi beleşe yaşamak sorunu değil yani. Tabi burada kapitalist toplumun kendi içsel çelişkilerine girmek gereksiz olur ancak sermayenin tahakkümünün ve önceliklerinin üniversitelerin içerisine sızması ölçüsünde bilim-iktidar ilişkilerine de girmek gerekecek.

Özellikle 1980 sonrasında hız kazanan eğitimin metalaştırılması süreci birçok proje çalışmasına da ön ayak oluyor aynı zamanda. Yani belli çalışma alanlarının özellikle sermaye tarafından desteklenmesi ve fonlanması söz konusu. Özellikle iktisat bölümlerinin diğer sosyal bilimsel alanlarla kendisine net sınırlar çizmesi ve tarihsel maddi düzlemin üzerinde bir dizi fetişleşmiş kategorik ayrımlarla tüm ekonomik faaliyeti açıklamaya çalışmasının temeli de buna dayalı. “Para eden” iktisatçıların daha çok dar kafalı finansal matematik çalışanlar olması, gerçekten bilimsel faaliyet yapmaya çalışan ve tüm insanlık tarihini tarihsel toplumsal düzleminden hareketle incelemeye çalışan ve yine bu anlamda iktisadi kavramların ve kategorilerin tarihselliğinin farkında olan bilimcilerin dışlanması bu süreç içerisinde sistemin doğası gereği gerçekleşen olgular. Bir olgunun değerinin onun ekonomi-içi (piyasa) bir öğe tarafından belirlenişi, neyin gerçek bilimsel faaliyet alanı olduğunu ve gerçekten bilimsel faaliyetin neliğini belirleyebilir mi? Bu sorunun etik bir cevabını verebilirler ise belki tartışmalarımızı bir yerlere götürebiliriz. Tabi aynı zamanda bu iktidar ilişkileri tarafından biçimlenen kurumsallaşma ile birlikte bilimsel faaliyetin kanalize olduğu alanlarda yapılan çalışmaların sonucunda üretilen teknolojilerin Irak’taki sivillerin üzerine bomba olarak düşüşü de ayrıca tartışılabilir. Böyle bir kapitalist toplumun yol açacağı-açtığı yıkıcı sonuçlar ortada ve tartışmaya izin vermeyecek nitelikte.

Şimdi bir de tüm bunların üzerine üniversitelerin paralı olmasının işi iyice çığrından çıkaracağı ortada. Emekçilerin üzerine daha fazla gidildiği yetmezmiş gibi tam da yukarıda bahsettiğimiz gibi eğitimi sermaye kesiminin kılçıksız “bir koy üç al” mantalitesine esir edecekler. Neticede tüm bilimsel faaliyet birilerinin daha fazla kazanmasının bir aracı olmaya devam ederken aynı zamanda eğitim sürecinin kendisinden de daha fazla kar etmeye çalışacak. Bir koyup üç almak gerçekten tam da bu olsa gerek. Şu süreç içerisinde üretilen bilginin insanlığa karşı ayıplar olarak geri dönüşünün yanında bu bilginin üretimine kadar olan tüm aşamalardan sermaye iliğine kadar emecek. Biz de buna karşı örgütlenince, yazınca çizince beleşçi olacağız
[2]. Gülelim mi ağlayalım mı anlayamadım...

Üniversitelerin paralı olması meselesi aynı zamanda Almanya’da da ciddi tartışma konusu ve hükümetlerin bu yöndeki politikaları ciddi itirazlarla karşılaşıyor. Salt buraya has bir tartışma değil bu. Sermaye kesimi artık sadece maliyet unsuru bir girdi-meta olarak gördüğü kalifiye insan gücünün emeği üzerinden kar etmekle yetinmeyecek, aynı zamanda bu emeği kalifiye hale getirirken de hiç bir maliyetine katlanmayacak. Suyundan da istiyorlar yani. Tabi bu da parası olanlar için geçerli, sevgili liberallerimiz olmayanlara da borç verelim demeye başladılar bile zaten. Ohh azıcık da patatesinden koyalım yani. Neresinden tutsak elimizde kalıyor uzun lafın kısası.

Kaldı ki üniversitelerin tek sorunu paralı olması vs. değil. Bilimsel faaliyetin yönünü belirleyen koskoca bir kurumsal dönüşüm söz konusu ve bu dönüşümün sadece bir parçasıdır paralı eğitim. Eğitim sürecinin kendisi de başlı başına sorunlu. Tüm dünyada iktisat özelinde konuşursak ders programları evlere şenliktir. Bilim yapmaktan ziyade sermayeye verimli insan gücü yetiştirmeye odaklıdır. Hayır dediğimiz zaman bu itiraz ettiğimiz paralı eğitim olgusundan daha öte sürecin tümüyle sınırsız kar ve meta üretiminin bir parçası olarak değerlendirilmesine dayalıdır. Radikal bir noktadandır. Öncelikle bunu anlayalım ve belli belirsiz önyargılarla cevap yetiştirmekten çok ciddiye alabileceğimiz okunası şeyler yazalım. Kapitalizmin vahşileşmesi sadece niceliksel bir para hesabının ötesinde niteliksel ve derinlemesine olarak gündelik yaşamın vahşice bizleri kontrol altına almasına dayanıyor. “Parası olmayan ne yapacak?” sorusunun yanında çok genel bir “insanlık nereden geldi?”, “nereye gidiyor?” sorularına dayanıyor. Dolayısıyla milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı çıkıp sonra bunu üreten toplumsal ilişkiler içerisindeki iktidarlara rey verir ekonomi politik araçlara yaslanırsanız, bizler de bu çelişkileri ortaya sermekle yükümlü olmak durumda kalırız.

Tavsiye Edilen Yazılar;

Eğitim ve İstihdam Politikalarına Toplu Bir Bakış – Fuat Ercan
Kapitalizm ve Küreselleşmenin Eğitimle Bağlantıları – Fuat Ercan (Söyleşi)
Neoliberal Eğitim Politikalarının Anatomisi İçin Alternatif Bir Çerçeve – Fuat Ercan

"YÖK Başkanı Yanılıyor: Parasız Eğitim Dünyada Var, Türkiye'de Mümkün" - Fuat Ercan
Üniversite-Sanayi İşbirliği Programının Eleştirisi – Metin Özuğurlu
Eğitim Üzerine – İzzettin Önder
*****

[1] Örneğin bkz. F. Sipahi Tan, “Başkan Benim Kafadan Anlaşılan”, http://www.izlenimler.net, 7 Ocak 2008. Bu konuda çokça başka örnek bulunabilir ki birçok liberal aydın konuyu bu sığlıkta ele almakta epey ısrarlı görünüyor.
[2] Örneğin şöyle bir “beleşçi” protestosu olmuştu bir zamanlar; biz dünyanın “beleşçileri”!...

3 comments:

  1. Değerli site admini, bu güzel yorumlarınız ve makale için teşekkür ederiz. Lazer merkezleri olarak bloğunuzun takibinde olduğumuzu bildirmek isteriz.

    ReplyDelete
  2. Firmamız 2. El Eşya Alım Satımda 1993 Yılından Beri Hizmet Vermektedir. 

    Firmamız; İstanbul’da Hizmet Vermekte Olup Sizlerin Memnuniyeti İçin Uğraşmaktayız. 

    Merhabalar İstanbul'un her yerinde 2. el eşya alımı ve satımı yapmaktayız. Öğrenciler, ev eşyalarını değiştirmek/yenilemek isteyen herkes için seçeneklerimiz mevcuttur. Siz de her türlü ihtiyaçlarınızda çekinmeden firmamızı arayabilir bilgi alabilirsiniz. 

    www.ikinci-elesya.com sitemizden gerekli incelemeleri yapabilirsiniz. 

    Titizliğimizle birinci planda olacağımızdan emin olabilirsiniz. 

    ReplyDelete
  3. Merhaba sizlere yeni açılan Serkanhocam.net'i tanıtmak istiyorum çok başarılı ve bir o kadarda sağlam içeriklere sahip Aöf Türk Dili ve Edebiyatı sitesidir.Amacımız Aöf öğrencilerine sağlam ve kaliteli ders olanakları sağlamak ve Aöf öğrencilerine anlık haber sağlamak.Uzun üğraşlar sonunda açılan
    http://www.serkanhocam.net sizleride beklemekte.Bu msj destek msj olarak alır ve silmesseniz memnun kalırız.
    Yazan:Çağdaş Çağlayan

    ReplyDelete